Sayfalar

16 Eylül 2010 Perşembe

Küçük Arı

Yazar Chris Cleave'in bu kitabı bu senenin en çok okunanlarından oldu.Yazarın ilk romanı aslında bol ödüllü 'Incendiary'. 20 ülkede basılan kitap bildiğim kadarıyla ülkemizde henüz çevrilmedi. Kitap, 10 yaşında Nijerya'lı bir kızın, Londra yakınındaki bir mülteci kampından kaçıp bir İngiliz çiftin yanına sığınması ile başlıyor ve olaylar ilginç bir şekilde gelişiyor.
Birçok foruma göz attım ve kitap genelde sıkıcı bulunmuş ama ben zevkle okudum. Bence dikkat çeken tarafı, erkek bir yazarın adeta bir kadın duyarlılığı ile yazması... Tavsiye ediyorum.

Örnekköy Altınpark Cafe&Restaurant

Burası açılalı aslında bir yıldan fazla olmuş ama ablam da yeni keşfetmiş ve bizi kahve içmeye götürdü. İzmir Körfezi tamamen ayaklarınızın altında olduğu için İzmir'in Pier Loti'si olmaya aday olduğu söyleniyor. Manzara seyretmek için restaurant kısmına oturduk ve dondurma yemek istedik. -Saat 14'de İzmir gibi bir yerde- Dondurmanın kalmadığını dolayısıyla frozen içecekleri de olmadığını söylediler. Al bakalım dakika bir gol bir:) Yemeklerini tatmadım ama ablam iftar yemeğini fena bulmamış. Manzarası için bir de gece denenebilir.





13 Eylül 2010 Pazartesi

Şeflerin Şefi: Alain Ducasse

Foto kaynak: ascilardunyasi.com

Bu sevimli adam, Fransa'nın yetiştirdiği en önemli şeflerin başında geliyor. Takma adı “The Michelin Man” çünkü aynı anda 6 Michelin yıldızına sahip tarihteki tek şef olmayı başarmış. Peki, kendi ismini taşıyan donmuş gıda ürünleri, araştırma enstitüsü ve şef okulu olan bu ultra gastronomik insan ne yer ne içer acaba? Favori mekânlarından birinin New York'taki Xie Xie adında küçük ve mütevazı bir sandviç dükkânı olduğunu öğrendim. Buradaki favorisi ise Vietnam usulü zerdeçal ile marine edilmiş tilapia balıklı sandviç. Bu durumu, gerçek lezzetin her zaman da parayla alakalı bir şey olmadığının bir kanıtı olarak yorumluyorum. Yeri gelir basit ama taze bir salata veya bol malzemeli bir kumru sandviç aklınızı başınızdan alabilir…

12 Eylül 2010 Pazar

Yeni başlayanlar için Bodrum

Yarımada'da ne yapılır'ı anlatmaya kalksak koskoca kitap olur. Bu yüzden en iyisi yurtdışı turlarda olduğu gibi önce kısa panaromik turlarla şöyle bir gezmek ve notlar almak. Daha sonra bu notlar doğrultusunda detaylı keşifler yapabilirsiniz. Bizim öncelikli hedefimiz hemen her yerden denize girmekti ve bazen bir günü iki ayrı beldede geçirdik. Önce Bitez ile başladık. Sakin bir yer ve bayağı uzun bir sahili var. Koy, korumalı olduğu için deniz çarşaf gibiydi. Gümbet eskiden Bodrum'un incisiymiş ama kalabalık, turistler ve su sporları derken eskiden mavi bayraklı olan denizinin bayağı bir kirlendiği söyleniyor. Denizin tadı yok. Yalıkavak'da bizim gittiğimiz sahil küçük, sessiz ve sakindi ama bayağı bir rüzgar vardı. Denizi vasat ama özellikle esnaf lokantaları harika. Gölköy'ün denizi bayağı güzel. İnsanlar genelde Beach Club'ların kendi iskelesinde güneşlenip yine iskeleden denize girebiliyor. Türkbükü için söylenecek fazla birşey yok. Bodrum'un Saint Tropez'i. Gölköy ve Türkbükü yanılmıyorsam aynı idareye bağlandığı için artık adı Göltürkbükü olarak geçiyor. Burada vakit geçirecekseniz şiş bir cüzdanla gitseniz iyi olur. Turgutreis özellikle apart otelleri tercih edenlerin gözdesi. Biz genelde tercih edilen Akyarlar tarafına değil de öbür tarafa uzanıp Şevket Sabancı Caddesi'nin olduğu sahilden denize girdik. Gümüşlük ise bence denize girmek için değil yelken yapmak ve Tavşan Adası'na nazır restoranlarında balık yemek için ideal bir yer. Tabii Türkiye'de gün batımının en güzel seyredilen yerlerinden biri olduğunu da unutmamak lazım. Turgutreis'den Akyarlar istikametine gelirken biraderimin tavsiyesi üzerine Meteor Beach club'da kısa bir mola verdik. Palmiyelerin gölgesinde dinlenip plajda gözleme ve lokmanızı yiyebileceğiniz şirin bir mekan.

Bitez
Bitez
Gümbet
Yalıkavak
Gölköy
Türkbükü
Turgutreis
Gümüşlük-Tavşan Adası